"Some people believe football is a matter of life and death, I am very disappointed with that attitude. I can assure you it is much, much more important than that."
Bir insana ismini sormak neden zordur ya da neden akla gelmez bir şeydir? Açayım ... Bursaspor'un sezon başında takıma kattığı Arjantinli oyuncu Pablo Martin Batalla'nın isminin nasıl telafuz edildiği sezon başından beri spor yazarlarını ve spikerlerini çok uğraştırıyor. Zaten işleri başlarından aşkın insanlar, uğraşacak başka bir şeyleri yokmuş gibi bir de bu konuya takıyorlar. Pablo ve Martin kısımlarında henüz kimsenin bir sorunu yok. Ancak son kısımda kimisi "Bataja" kimisi "Bataya" diyor. Her iki tarafın da İspanyolcayı bilen tanıdıkları olması da biraz garip! Bu isim sorunu aslında Batalla ile başlayan bir sorun değil. "Hagi" mi "Haci" mi, "Moşe" mi "Moşeu" mu, "Tello" mu "Teyo" mu ... diye soruluyordu eskiden. Sağolsun "Batalla" da dil bilimci arkadaşları olanları araştırmaya itti. Ancak sezon başından beri yapılan araştırmalarda bir sonuca veya bir mutabakata varabilmiş değiller.
Geçenlerde Sting'in (Police) King of Pain şarksını Alanis Morissette'den dinlemek için Youtube'da arama yapıyordum. Şarkının ismini "Queen of Pain" olarak yazınca umduğumdan farklı şeyler de buldum. Karşıma Devil-Doll ismini kullanan Colleen Duffy isimli Amerikalı bir şarkıcı çıktı. Dinlediğim birkaç şarkısı hoşuma gidince internet sitesini ziyaret ettim ve su iddaalı demeciyle karşılaştım: Colleen Duffy created Devil Doll one late, smoky evening, many blue moons ago with the mission of putting sex back into rock and roll. Deciding that the world of music had not heard the truth since Joan Jett and Jonny Cash, and hadn't blushed since Mae West, she grabbed her bass, a microphine and hit "record." Bu hedefine ulaŞmada ne kadar başarılıi olabilir henüz kestiremiyorum ama bazı şarkıları dinlemeye değer bence. Mesela Bourbon in your eyes isimli şarkısı. İlgilenenler için sitesinin adresi ise şu : www.devil-doll.com
Tribün organizasyoları denince buradaki seyirciler haliyle 3 büyüklerin tribünleriyle karşılaştırılamaz ama yine de kendilerince artıları var. Gözlemlerime göre sadık ve coşkulular, işi ciddiye alıyorlar ve her maça düzenli olarak gelen azımsanmayacak bir orkestraları bile var. Burada hoşuma giden şeylerden birisi, ilk 5lerin anonsu sırasında, rakip oyuncuların ismi anons edilirken tüm Izzone'nun gazete okur gibi yapıyor (maç öncesinde bu olay için gazete şeklinde hazırlanmış maç bültenleri dağıtılıyor) olması. Rakip oyuncu anons edilince hep bir ağızdan "Who cares" deniliyor, gazeteler katlanıyor ve bizim takımın sıradaki oyuncusunun isminin anaons edilmesi beklenirken "ooooooooo" sesleri yükseliyor ve "sabit halay" (kelime bulamadım kusura bakmayın) çekiliyor. Geçen maça dönersek, bizimkiler maçta 68'e ulaşınca birden tüm seyirciler hep bir ağızdan "We want taco" diye bağırmaya başladılar. Ben şaşkın bakışlarla etrafı süzerken yanımdaki
Yorumlar