Kayıtlar

Eylül, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tarih tekerrür etsin!

Resim
Geçen hafta uluslararası ilişkiler dersini anlatan profesör, değişik akımların tarihi irdeleyişlerini anlatırken çevrimsel (cyclic) ve çizgisel (linear) tarih kavramlarından bahsetti. Bu konunun uzmanı değilim ama benim anladığım kadarıyla çizgisel tarihte olayların birbirlerini neden sonuç ilişkisine dayanarak izledikleri ve insanlığın iyiye doğru gittiği varsayılıyor. Çevrimsel tarihte ise iyi ve kötü zamanların döngüsel olarak birbirlerini izledikleri, ve insanlığın dönüp dolaşıp aynı yere geldiği düşünülüyor. Bunları böyle tanımlarken aklım birden basket milli takımımıza gitti. Gerçi milli takımı takip etmeye başlayalı 15 sene falan oldu, öyle uzman da değilim ama bu turnuvadaki performansımız bana 1999 Avrupa Şampiyonası'nı hatırlattı. Görece olarak iyi gidiyorduk, tabii o zamanlar artik birer klasik haline gelmiş olan İtalya mağlubiyetini ve Litvanya'dan fark yiyişimizi saymazsak; ama dediğim gibi bunlar artık klasikleşmiti. Çeyrek finalde ev sahibi Fransa karşısındaydık.

Bir turnuvanın ardından...

Her şeyin güllük gülistanlık gitmesi ve mükemmel bitmesi beklenemezdi, ancak şampiyonluk yarışına bu şekilde veda etmemiz çok kötü oldu. Oyuncuların performansı nasıl olursa olsun hakemlerin verdiği anlaşılmaz kararlar ve maçın sonunda Yunanistan'a lütfettikleri 4.4 saniye aslında maçın o anda bitmesine neden oldu. Yine de maçı uzatmaya götürebildik. Uzatmalarda ise oyuncuların "saçmalıkları" devreyre girince maçı ve yarı final şansını kaybettik. Takım olarak savunmayı iyi yapmış olsak da reboundlardaki "rezalet" performansımız da bu yenilgide önemli rol oynadı. Belki bizleri teselli edebilecek bir maç olan Fransa maçı ise tam bir fiyaskoydu. İki yarıda iki farklı milli takım izledik. 19 sayılık avantajı koruyamayıp bir de üstüne 12 sayı fark yedik. Yorgunluk, sakatlıklar, hakemler ... Maçın kaybedilmesine bahane çok ama bir takım bu kadar ani düşemez oyundan. Sonuçta klasman maçı da olsa tek maçımız kaldı, turnuvayı 7. ve ya 8. bitireceğiz. Bunun hakettiğimiz b

Bir Rodman yeterdi!

Resim
Basketbol hakkında ahkam kesmeye ne niyetim ne de yeteneğim var. Zaten son çeyreği ve uzatmayı cumaya denk geldiği için seyredemedim de. Belki de bu şekilde Ender'in son topu kullanış şeklini görmemem daha iyi oldu. Zaten ilk üç çeyrek adamı kanser etmeye başlı başına yeter. Her şeyi geçtim, bu kadar üst düzey bir maçta reboundlarda nasıl bu kadar fark olur anlamıyorum. Sanki Yunanistan milli takımı Türkiye'nin ortaokul takımıyla falan oynuyor gibiydi (47'e 28). Bu çaresizlik, bu kedi-fare oyunu beni izlerken bunalıma soktu. Kendimi Lab'da maçı izlerken masayı yumruklarken buldum da neyse ki kimse birşey demedi. "Dev adamlardan" Rodman gibi olmalarını beklemiyorum ama biraz daha rebound alamazlar mıydı? Hadi ilk savunma riboundunu kaptırdınız, bari ikinicleri bırakmayın. Bizim potada Türkiye'nin 19 defans ribounduna karşılık Yunanistan'ın 17 hücum riboundu var. Diğer potadaki istatistik ise çok daha vahim (30'a 9). Buna rağman maç uzatmaya gitti.

Inzaghi futbolu ne zaman bırakacak?

Resim
Biliyorum ki Zafer bu sorunun cevabını merak ediyor ve o günün gelmesini iple çekiyor. Bana göre Inzaghi 100 yaşına da gelse, sahada bastonla da yürüse gol atmaya devam eder. Gol atamadığı günleri hayal etmek ve bu yüzden futbolu bırakmasını beklemek pek işe yaramaz yani. Bence Inzaghi artık daha fazla koşamayacağını anladığı gün kramponlarını asacak. Ama bu koşamamasının gol atmasına mani olacağını düşündüğünden değil, gol sevincini doyasıya yaşayamayacağını bildiği için olacak.

Runje... Runje... Runje...

Resim
Artık pek maç seyredemediğim için youtube'daki özetlerle idare ediyorum -neyse ki yaşadığım yerde hala yasaklanmadı-. Gecenlerde İngiltere'nin, hocası ve performansıyla yavaş yavaş Sivasspor olma yolunda ilerleyen Hırvatistan'ı 5-1 yendiği maçın özetini seyrettim. Takdir edersiniz ki özetten yorum yapmak doğru değildir ama idare edeceğiz artık. Kendi aramızda yaptığımız maçlarda kaleye geçtiğim için maç seyrederken (hatta zamanında yönetirken) kalecilere özellikle dikkat ederim. Fakat özeti seyrederken başta Hırvatistan'ın kalecisini tanıyamadım. Pletikosa değildi, hatta Butina da değildi ki Pletikosa'nın sakatlığında Euro 2004'te kaleye geçmiş ve performansıyla beni etkilemişti. Peki kimdi İngiltere'den 5 gol yiyen kaleci? 5 gol dedik ama haksızlık yapmayalım. (Özetlere göre) Maçta çok güzel kurtarışlar yapmıştı ve ilk 4 golde çok hatası yok gibiydi. Ardarda yaptığı birkaç kurtarış sonrasında merakım daha da arttı ama hala çıkaramıştım kendisini. Neyse ki

Marseille Fatihi Inzaghi

Resim
36 yaşını doldurdu, artık Milan transfer yapamadığından mıdır bilemiyorum ama hala Milan'da, hala gol atıyor -hatta şampiyonlar Ligi'nde - ve hala her gol sonrasında deli gibi koşuyor... Zafer daha çok bekleyecek bu çılgın gol sonrası koşturmalarının durmasını. Ama benim için bir Nistelrooy, iki Inzaghi'dir. 50'lerine kadar devam etsinler zira futbol beleşçi ağustos böcekleriyle de güzel!

Kim Clijters ve Amerika Açık

Resim
Kim Clijters belki de filmlere konu olabilecek bir başarıya imza attı. 2.5 yıl aradan sonra döndüğü teniste, 1 ay içinde Grand Slam kazandı. Kim'in yeteneğine, azmine, başarısına bir lafım yok. Zaten severim de kendisini. İyi ki geri dönmüş! İnşallah vatandaşı Henin'e de örnek olur bu davranışı. Lafım bayan tenisindeki istikrarsızlığa. Graflı, Selesli ve hatta Hingisli zamanlardan sonra bayan tenisinde bir dominant tenisçi yok. Her sene hatta her Grand Slam'den sonra birincilik el değiştiriyor. Bu, rekabet açısından iyi bir şeymiş gibi gözükse de bence daha çok bayan tenisindeki istikrarsızlığın bir göstergesi. Williamslar, Jankovic, Sharapova ... çok dengesiz sezonlar geçiriyorlar. Bir ara Mouresmo çıktı ancak o da ne olduysa kayboldu ortadan (kız arkadaşıyla ilgilenmekten tenise zaman ayıramıyordur belki)! Bu dominantlığı kurabilecek Henin ve Clijsters da oyundan çekildiler. Ortaya çıkan yeni ve genç isimler, yaptıkları süprizlerden sonra gerisini getiremiyorlar ve ya sad

"10" Lass

Resim
Real Madrid sezona bol gollü bir maçla başladı. Ancak hayal edilenden uzak bir oyun oynadılar. Real'e zaman lazım olduğunu herkes gördü. Asıl değinmek istediğim konu Real'de 10 numarayı kimin giydiği. Sen kalk o kadar yılzdız oyuncun varken Lassana Diarra'ya 10 numaralı formayı ver. Lassana Diarra kimdir? Chelsea'den, Arsenal'den bir işe yaramadığı için gönderilen bir adam. Şimdi sen bu adama gidip Real forması verip bir de ilk 11'e koyuyorsan bu o oyuncu için yeterli bir onurlandırmadır. Dünya paralar verip adam alıyorsun, onlara versene 10 numarayı! Sonra pazarlamanı yap, reklamını yap. Ha onlar giymek istemedi mi 10 numarayı, git işe yarayan birine ver, olmadı Casillas'a ver. Ama "Lass" ne hocam. Büyük bir takıp olup olmadığı farketmez 10 numara o takımın en yetenekli oyuncularından birine verilir. Real Madrid takımını ele alacak olursak takımdaki yetenekler belli. Bir sıralama yapsak Diarra ilk 10'a belki 15'e bile giremez. Acaba Pel

Badoer ve F1

Haftasonunda en dikkat çekici spor olaylarından biri de Ferrari'nin bu sezonki ilk yarışını kazanması ve Force India'nın puan almasıydı (üstelik de podyumluk bir dereceyle). Yarışın hemen başında yaşanan kazada Button ve Hamilton'un yarış dışı kalması ve Barrichello'nun yarışa başlayamaması Raikkonen'in işini kolaylaştırırken; Force India ve Fisichella'nın bu başarısının sırrını hala anlamış değilim! Ancak sonuçtan memnunum :) F1'den söz açılmışken; Ferrari'de Massa'nın yerine yarışmaya başlayan Badoer ne iştir anlamadım! Adam kendimi bildim bileli bu arabayı kullanmasına rağmen rakipsiz olarak sonuncu olmaya devam ediyor. Bir insan evladı bu kadar kabiliyetsiz olabilir mi? Ben Nakanolar, Takagiler, Geneler gördüm ama anladım ki Badoer başkaymış. Altında Ferrari de olsa Badoer Badoermiş! Not: Bu yazıyı bloga geçirdiğim anda Ferrari bu herifin yerine Fisichella'nın yarışacağını açıkladı. Fazla bile tahammül ettiler. Ayrıca Fisichella bence şu anda

Turkcell Super Lig - Hafta 3

- Galatasaray gol olup yağmaya devam ediyor. - Galatasaray savunması basit hatalar sonucu pozisyon vermeye devam ediyor. - Arda gol ve asistlerine devam ediyor. - Fenerbahçe kazanmaya; Emre iyi oynamaya; - FB ve GS yollarına kayıpsız olarak devam ediyor. - Beşiktaş seyircileri sıkmaya; taraftarını üzmeye; puan kaybetmeye devam ediyor. - Trabzonsporda devam eden tek şey puan kaybı. İstikrar yok, oyun bazen var bazen yok. - Kayseri farklı kaybetmesine rağmen gayet iyi oynadı. Forvet oyuncuları Makukula diri kaldığı sürece çok rahatsız edici, etkili bir forvet. Forveti destekleyen oyuncular Troisi ve Cangele de uyum içinde oynarlarsa Kayserispor geçtiğimiz sezonki sıkıcı futboldan uzak bol gollü maçlar izletebilir.