Kayıtlar

2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sende mi Schumi?

Resim
Hadi bu rüyaydı! Bu ne şimdi?

You give love a bad name

Resim
Sorsan kendilerine taraftar deyip, takımlarını çok sevdiklerini söylerler. Ben de bu taraftar sevgisini Bon Jovi'ye sorunca bana şu bağlantıdaki şarkısını dinlememi söyledi. Şarkıdan bir bölüm: ... Oh! You're a loaded gun, yeah Oh! There's nowhere to run No one can save me The damage is done I play my part and you play your game You give love a bad name Hey, you give love a bad name

Soğuk Savaş'ın Ardından

Resim
Soğuk Savaş 6 Ekim 2001'de son buldu. Michigan State, University of Michigan ile arasındaki rekabetin büyüklüğünü göz önüne alarak, rakibine karşı kendi evinde oynayacağı maçı 7000 kişilik buz hokeyi salonu yerine 75000 kişilik amerikan futbol sahasına taşıyınca bir buz hokeyi maçındaki seyirci rekorunu kırmış oldu o tarihte. 3-3 sonlanan o maç, buz hokeyindeki "Soğuk Savaş" olarak adlandırılır. Soğuk savaş dönemi bitti bitmesine ama rekabet hala devam etmekte. 3 kere şampiyonluk yaşayan (sonuncusu 2007'de) MSU Spartans, bu hafta 2 gün içersinde ezeli rakibi U-M Wolverines (5 şampiyonluk) ile 2 kere karşılaştı ve iki maçtan da galip ayrıldı (13 Kasım'da deplasmanda 3-2, 14 Kasım'da kendi evinde 2-0). Anlaşılan soğuk savaşın ardından oluşan yeni dönem bazılarına pek yaramamış: " Losers !!!"

Sex is back in rock and roll!

Resim
Geçenlerde Sting'in (Police) King of Pain şarksını Alanis Morissette'den dinlemek için Youtube'da arama yapıyordum. Şarkının ismini "Queen of Pain" olarak yazınca umduğumdan farklı şeyler de buldum. Karşıma Devil-Doll ismini kullanan Colleen Duffy isimli Amerikalı bir şarkıcı çıktı. Dinlediğim birkaç şarkısı hoşuma gidince internet sitesini ziyaret ettim ve su iddaalı demeciyle karşılaştım: Colleen Duffy created Devil Doll one late, smoky evening, many blue moons ago with the mission of putting sex back into rock and roll. Deciding that the world of music had not heard the truth since Joan Jett and Jonny Cash, and hadn't blushed since Mae West, she grabbed her bass, a microphine and hit "record." Bu hedefine ulaŞmada ne kadar başarılıi olabilir henüz kestiremiyorum ama bazı şarkıları dinlemeye değer bence. Mesela Bourbon in your eyes isimli şarkısı. İlgilenenler için sitesinin adresi ise şu : www.devil-doll.com

"Taco" demiştik!

Resim
Tribün organizasyoları denince buradaki seyirciler haliyle 3 büyüklerin tribünleriyle karşılaştırılamaz ama yine de kendilerince artıları var. Gözlemlerime göre sadık ve coşkulular, işi ciddiye alıyorlar ve her maça düzenli olarak gelen azımsanmayacak bir orkestraları bile var. Burada hoşuma giden şeylerden birisi, ilk 5lerin anonsu sırasında, rakip oyuncuların ismi anons edilirken tüm Izzone'nun gazete okur gibi yapıyor (maç öncesinde bu olay için gazete şeklinde hazırlanmış maç bültenleri dağıtılıyor) olması. Rakip oyuncu anons edilince hep bir ağızdan "Who cares" deniliyor, gazeteler katlanıyor ve bizim takımın sıradaki oyuncusunun isminin anaons edilmesi beklenirken "ooooooooo" sesleri yükseliyor ve "sabit halay" (kelime bulamadım kusura bakmayın) çekiliyor. Geçen maça dönersek, bizimkiler maçta 68'e ulaşınca birden tüm seyirciler hep bir ağızdan "We want taco" diye bağırmaya başladılar. Ben şaşkın bakışlarla etrafı süzerken yanımdaki

We want taco!

Resim
Nihayet Kolej basketbol sezonunu bu cuma açtık. MSU Spartans kendi evinde Florida GulfCoast'u ağırladı ve sezonun ilk resmi maçında zayıf rakibini 97-58 yendi. Umarım hayatımda ilk defa aldığım sezonluk bilet Spartans'a uğurlu gelir ve böyle galibiyetleri sıklıkla görürüz. Maç ile ilgili söylenecek fazla bir şey yok. Geçen sene (biraz süpriz de sayılsa) final oynayan takımdan çok fazla bir kayıp olmadı ve genç kadro biraz daha tecrübelendi. Rakip de zayıf olunca ortaya MSU için kolay bir maç çıktı. Benim burada asıl değinmek istediklerim ise tribünler ve organizasyonla ilgili bazı gözlemlerim. MSU'nun basketbol salonu Breslin Arena'ya adım atar atmaz kapasiteyi yuvarlak hesap yaparak hesapladim. Gerçek kapasite olan 16280 (wiki) benim tahminime (15000) oldukça yakın sayılır. Salonun kapasitesinin Abdi İpekçi'ninkinden (12500) büyük olduğu ve her seyirciden önemli miktarda gelir elde edildiği düşünülürse (bilet fiyatları 13, 22 ve 30 dolar) durum bırakın bizim üniver

Reklamlar

Resim
Beyaz ve Erdal Özyağcılar'ın oynadığı banka reklamında Erdal Abi sorar: "Issız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey ne olurdu?" Beyaz da verir cevabı: "Nüfus cüzdanım, TC kimlik numaram ve cep telefonum." Özetle bir cep telefonuyla anında kredi talebinde bulunabileceğimizi anlatmaya çalışmışlar reklamda. Ancak bunu yaparken çok basit birkaç mantık hatası yapıp ıssız adadaki adamın üç dilek hakkından birini heba etmişler. Nüfus cüzdanlarının üzerinde zaten TC kimlik numarası da yazar. Ha Beyaz'ınki eski diyelim, o zaman sadece TC kimlik numarası yetmiyor mu? Kimliğe ne gerek var ki? Bir de TC kimlik numarası yanında götürebileceğin türden bir şey değildir ki! Tartışılır. Yakışıklılığıyla dünyaya (özellikle Arabistan) Kıvanç Abimizi uzun zamandır bir şampuan reklamında izliyoruz. Kendisi meslek olarak oyunculuğu, özel hayatında da dans etmeyi, kumsalda koşmayı ve basketbol oynamayı seçmiş. Tabi bir de kullandığı şampuanı seçmiş. İçerik olarak ürünün daha ön

He is crazy like a fool... He is Harry, Harry Kewell

Resim
Geçenlerde yine seyredemediğim bir maçın gollerini youtube'dan izliyordum. Kewell Ali Sami Yen'de bir gol daha atmıştı. Bucaspor maçıydı sanırım. Gol çok önemli değil de, dikkatimi çeken şey Kewell'ın gol atmasından sonra çalan şarkının farklı olmasıydı (bkz Daddy Cool). Ekşisözlük'ten işin aslını öğrendim. Öğrendiğim bir başka şey ise Harry Kewell'ın bu kadar seveni olduğu. Akıllara ziyan yourmlar var, bakmanızı tavsiye ederim. Neyse, sonra şöyle bir site karşıma çıktı: http://www.fanchants.com/ Bu sitede, önde gelen Britanya takımlarının tezahüratlarını dinleyebiliyorsunuz. Hoşuma gitti. Aşağıdaki sözler MANUlular tarafından City'lilere "Hamşerim, sen İstanbul'a UEFA finali için biraz zor gidersin," anlamında söylenen tezahaüratın sözleri. Kendisini sitede dinleyebilirsiniz: Istanbul Istanbul they're not going, Istanbul Istanbul they lied, Istanbul Istanbul they're not going, They're not going cause they're f*cking s*ite! Bu tr

Kim bunlar? (2)

"Kim bunlar?" diye sorduğum soru aslında sadece futbolcular için geçerli değil. Benzer şekilde, futbolumuzda senelerdir yer işgal eden teknik adamlar da oldukça fazla sayıdalar. İşler kötü gittiğinde tek çare olarak görülen teknik direktörü görevden alma geleneğini yerine getiren yönetimler, hemen her seferinde "tecrübeli" olduğu için bu "fazla sayıdaki" teknik adamlara sarılınca olay bir kısır döngüye dönüşüyor. Teknik direktörden değil ama teknik direktör değişikliğinden dolayı en fazla 5 maç ciddi puanlar toplayıp sonrasında takım tekrar kaybetmeye başlayınca yönetim sarılacak başka bir yılan buluyor... Bu dinamik böyle devam ederken olan yine futbolumuza oluyor. Üretilen bir şey yok! Bu teknik direktörlerin derdi yok zaten; takım bulamazlarsa bir kanal bulup "engin tecrübelerini" birkaç cesur yorumla birleştirip bunu paraya dönüştürüyorlar. Nasıl olsa denize düşen çok olur, bunlar da takım takım gezmeye devam ederler. Futbolcular için sorduğu

Kim bunlar?

SORU: Bir futbolcunun hedefi ne olabilir? CEVAP: Futbola yeni başlayan bir çocuğun hedefi bir gün profesyonel bir futbolcu olup, sonrasında iyi bir takımda oynayabilmektir. Çocuk büyüyüp genç bir futbolcu olunca hedefi de büyür, daha büyük bir takımda oynayıp milli takıma girebilmek için çalışır. Büyük takımlarda oynamaya başlayan futbolcu ise şampiyon olmak ve Avrupa'da top oynamak için çabalar. Zaten bir futbolcunun bunun dışında bir kariyer planı da olamaz. Hani "5 sene futbol oynar sonra cep telefonu dükkanı açar SSK'ya bağlarım kendimi, emekliliğe kadar takılırım işte orada" diyen bir futbolcu yoktur herhalde. Ama bazı futbolcular var ki kendimi bildim bileli neden varolduklarını anlamış değilim. Futbol hayatları boyunca rüzgar bunları nereye savurduysa oraya uçmuş, kendi çaplarında varolma savaşlarını vermiş ancak sonunda hep rüzgara uymak zorunda kalmış, her seneye farklı bir takımda, farklı umutlarla girmiş ancak kendileri ve takımları için hayal kırıklığından

FM Sendromları 2

Oyunda herkesin başına gelmiştir şu olay: Büyük bir takımı yönetirken bir oyuncu izlettirip beğenirsiniz. Sonra transfer teklifi yaparsınız. Reddedilir. Ücreti artırırsınız, şansınız varsa pazarlık başlar. Biraz daha para isterler... Pazarlığın bittiği noktada bakarsınız ki adamın ederinin 2-3 katı fiyat çekmişler. Sonuç "withdraw transfer bid" ("teklifi iptal et")! Bir süre sonra mesajlarınızda oyuncunun başka bir takıma (daha küçük bir takım)a imza attığını görürsünüz, üstelik ederinin bile altında satılmıştır. Bu durumda yapılacak şeyler; terbiye sınırları dahilinde küfür etmek ve yeni oyuncu aramak; eğer oyuncu sizin için çok önemliyse, "add manager" yapıp, karlı bir alışverişle (burada "madem siz o fiyata vermediniz ben de size en kötü adamımı satarım bir de üstüne bunu 'exchange' yaparım" mantığı çok tatmin edicidir!) transferi noktalamaktır. *** Aslında gerçekte de böyle şeyler olmuyor değil. Sezon öncesinde büyük takımlarla adı ge

Button sampiyon

Resim
Bu da oldu... Jenson Button son yillarda gordugum en (Zafer deyimiyle) "kolpa" sampiyonlugu elde etti. Sezon icersindeki performans degisimini, Hamilton'un son zamanlardaki kipirdanmasini, kendisine kil olan cogunlugun bile takdir ettigi Alonso'nun Ferrari'ye transferini dusunursek, gelecek sezon Button'un bu basariya ne kadar yaklasabilecegi tam bir soru isareti. Aslinda degil ama sampiyonlugunun hatiri icin boyle diyelim. Sampiyonlugundan dolayi oncelikle onunde ceketimin dugme sini ilikliyorum, ama benim tahminim Button'un sampiyonluk sonrasi performansi Besiktas'inkinden daha iyi olmaz. En onemli olayi Schumacher'in donme ihtimali olan bu silik sezonun sampiyonu ile ilgili koyabilecegim en ilgiye deger fotograflardan birisini koydum buraya. Button'un sampiyonlugu pek bir seye benzemiyor olsa da en azindan guzel bir kiz arkadasi var.

Yapma Arshavin, yapma!

Resim
MANU'da 7 numara demisken, o forma mesela Arshavin'e cok yakisirdi. Yetenekli, karakter sahibi, akilli (biyografi kitabinda bayanlara ehliyet verilmemesini oneriyordu) ve sempatik bir sporcu. Cok da guzel goller atiyor. Atsin, atmasina birsey demiyoruz zaten. Ama gollerinden sonra su Tuncay sevincini (hatta Tuncay sonrasi Fener'deki o bayragi devralmaya calisan bazi yerli futbolcular gibi) yapmasin bi zahmet! Neme lazim, atar Old Trafford'da bi tane, sus isaretini cakar kendi kendine, ama MANU da 6 taneyle yanit verir. Bilen bilir, boyle seyler olmuyor degil!

Brad Friedel

Resim
"An uncharacteristic mistake by Friedal!" Aynen boyle dedi spiker Chelsea'nin Aston Villa'ya attigi ilk gol sonrasinda. Gercekten de 1997 yilindan beri oynadigi "Premier" Lig'de kendisini en iyi kalecilerden biri olarak kabul ettiren Friedal'i boyle hatalar yaparken pek gormeyiz. Friedal'i ozellikle Blackburn gunlerinde seyrederdim. Tugayla birlikte ilerleyen yaslarina ragmen etkileyici performanslar sergiliyorlardi. Ama ozellikle Friedal pek cok macta macin en iyi oyuncusu seciliyordu. Onu oyle atlarken sicrarken pek goremezsiniz, ama yine de yer tutmasiyla, konsantrasyonuyla pek cok macta rakip takim taraftarlarinin (ozellikle MANUlularin) kacan goller sonrasinda saclarini baslarini yolmalarina neden olurdu, hala oluyordur buyuk ihtimalle. 38 yasinda, hala ust duzeyde oynuyor. Helal olsun diyor, darisi (eger uzerindeki taraftar+basin baskisini atlatabilirse) Rustu'nun basina diyoruz...

7 Numara

Resim
Best'i pek bilmem, Cantona zamanini yuzumde bir tebessumle hatirlarim, Beckham'a buyuk saygi duyarim, Ronaldo'ya kil olsam da yetenegini cok takdir ederim. Hani bunu soylemek bana dusmez, gerci olay da sogudu, ama MANU'da 7 numara Owen'a mi verilmeliydi gercekten? Su an o forma Sabri'ye daha cok yakisiyor sanki...

ANI

Resim
ANI Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil bu anılacak şey değil Apansız geliyor aklıma Nerdeyse gün doğacaktı Herkes gibi kalkacaktınız Belki daha uykunuz da vardı Geceniz geliyor aklıma Sevdiğim çiçek adları gibi Sevdiğim sokak adları gibi Butun sevdiklerimin adları gibi Adiniz geliyor aklıma Rahat döşeklerin utanması bundan Öpüşürken o dalgınlık bundan Tel orgunun deliğinde buluşan Parmaklarınız geliyor aklıma Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Cağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma Bir çift güvercin havalansa Yanık yanık koksa karanfil Değil, unutulur şey değil Çaresiz geliyor aklıma Melih Cevdet ANDAY

Şimdi Ne Olacak?

Olmadı. 2010'da yokuz. Bosna maçından sonra beklediğimiz mucize gerçekleşmedi ve Dünya Kupası'na gitme şansımız "matematiksel olarak" da bitti. Bu "başarısızlığın" faturasının, 2 yıl öncesinin "başarısının" faturası gibi Terim'e kesilmesi normal, zaten imparator kendi kendine kesti bu faturayı. Şimdi yeni bir başlangıç için yeni bir plan yapılması gerekli. Bu planı yapması gerekenlerin dışında (TFF), yıllarını futbolumuz hakkında yorum yapmaya adamış ilgili ilgisiz, bilgili bilgisiz, yalancı doğrucu bir sürü insandan bir ton gürültü,tavsiye,öneri,fikir... duyacağız. Kısaca, futbolda gündem bir hayli meşgul olacak. Herkes bir teknik direktör ismi söyleyecek, kimi Rıdvan gelsin, kimi Ertuğrul gelsin diyecek. Yetmeyecek, yerli mi olsun yabancı mı olsun soruları sorulacak, Lucescu ismi öne çıkacak :) İnsanlar saatlerce bu anlamsız soru üzerine kafa yoracak. Benden de bir öneri: Bank Asya'da (Eski 2.lig) şampiyon olan takımların şampiyon olur ol

Bence de Fatih Terim milli takımı bırakmalı

Resim
Futbolumuz (yine) gerileme çağında. O kadar ki Fatih Terim bile takımı Bosna Hersek'in önünde grup ikincisi yapamadı! Burada çoğunluğa Fatih Terim'in milli takımı bırakması yönünde katılıyorum. Fakat bu talebim milli takımın geleceği için değil Fatih Terim'in kariyeri için!!! Yani en azından böyle diyerek bize zamanında büyük hizmetler vermiş hocamızın gönlünü hoş tutmuş oluruz.

Şarkıcı Ronaldo

Resim
Ntvmsnbc'nin internet sitesinde Cristiano Ronaldo'nun şarkı söylerken çekilmiş videosu var. Herhalde yazın Paris Hilton'a dokununca kendisine bir şeyler geçmiş olabileceğini düşünmüş. Geçen tek şey ise becerememesine rağmen kamera önünde şarkı söyleme cesareti olmuş anlaşılan. Allah bir yerden verince diger yerden alıyor işte...

Spor Haberi Fotoğrafları

Resim
Normalde spor bölümü fotoğrafçıları tarafından çekilen böyle "orijinal" fotoğraflardan pek haz almam ama bu fotoğraftakiler işi değiştiriyor. Sadece "Hey gidi eski gunler" diyorum! Gullit, Rijkaard, Savicevic, Baresi, Van Basten, Papin ve Boban, hepinize saygılar...

Tarih tekerrür etsin!

Resim
Geçen hafta uluslararası ilişkiler dersini anlatan profesör, değişik akımların tarihi irdeleyişlerini anlatırken çevrimsel (cyclic) ve çizgisel (linear) tarih kavramlarından bahsetti. Bu konunun uzmanı değilim ama benim anladığım kadarıyla çizgisel tarihte olayların birbirlerini neden sonuç ilişkisine dayanarak izledikleri ve insanlığın iyiye doğru gittiği varsayılıyor. Çevrimsel tarihte ise iyi ve kötü zamanların döngüsel olarak birbirlerini izledikleri, ve insanlığın dönüp dolaşıp aynı yere geldiği düşünülüyor. Bunları böyle tanımlarken aklım birden basket milli takımımıza gitti. Gerçi milli takımı takip etmeye başlayalı 15 sene falan oldu, öyle uzman da değilim ama bu turnuvadaki performansımız bana 1999 Avrupa Şampiyonası'nı hatırlattı. Görece olarak iyi gidiyorduk, tabii o zamanlar artik birer klasik haline gelmiş olan İtalya mağlubiyetini ve Litvanya'dan fark yiyişimizi saymazsak; ama dediğim gibi bunlar artık klasikleşmiti. Çeyrek finalde ev sahibi Fransa karşısındaydık.

Bir turnuvanın ardından...

Her şeyin güllük gülistanlık gitmesi ve mükemmel bitmesi beklenemezdi, ancak şampiyonluk yarışına bu şekilde veda etmemiz çok kötü oldu. Oyuncuların performansı nasıl olursa olsun hakemlerin verdiği anlaşılmaz kararlar ve maçın sonunda Yunanistan'a lütfettikleri 4.4 saniye aslında maçın o anda bitmesine neden oldu. Yine de maçı uzatmaya götürebildik. Uzatmalarda ise oyuncuların "saçmalıkları" devreyre girince maçı ve yarı final şansını kaybettik. Takım olarak savunmayı iyi yapmış olsak da reboundlardaki "rezalet" performansımız da bu yenilgide önemli rol oynadı. Belki bizleri teselli edebilecek bir maç olan Fransa maçı ise tam bir fiyaskoydu. İki yarıda iki farklı milli takım izledik. 19 sayılık avantajı koruyamayıp bir de üstüne 12 sayı fark yedik. Yorgunluk, sakatlıklar, hakemler ... Maçın kaybedilmesine bahane çok ama bir takım bu kadar ani düşemez oyundan. Sonuçta klasman maçı da olsa tek maçımız kaldı, turnuvayı 7. ve ya 8. bitireceğiz. Bunun hakettiğimiz b

Bir Rodman yeterdi!

Resim
Basketbol hakkında ahkam kesmeye ne niyetim ne de yeteneğim var. Zaten son çeyreği ve uzatmayı cumaya denk geldiği için seyredemedim de. Belki de bu şekilde Ender'in son topu kullanış şeklini görmemem daha iyi oldu. Zaten ilk üç çeyrek adamı kanser etmeye başlı başına yeter. Her şeyi geçtim, bu kadar üst düzey bir maçta reboundlarda nasıl bu kadar fark olur anlamıyorum. Sanki Yunanistan milli takımı Türkiye'nin ortaokul takımıyla falan oynuyor gibiydi (47'e 28). Bu çaresizlik, bu kedi-fare oyunu beni izlerken bunalıma soktu. Kendimi Lab'da maçı izlerken masayı yumruklarken buldum da neyse ki kimse birşey demedi. "Dev adamlardan" Rodman gibi olmalarını beklemiyorum ama biraz daha rebound alamazlar mıydı? Hadi ilk savunma riboundunu kaptırdınız, bari ikinicleri bırakmayın. Bizim potada Türkiye'nin 19 defans ribounduna karşılık Yunanistan'ın 17 hücum riboundu var. Diğer potadaki istatistik ise çok daha vahim (30'a 9). Buna rağman maç uzatmaya gitti.

Inzaghi futbolu ne zaman bırakacak?

Resim
Biliyorum ki Zafer bu sorunun cevabını merak ediyor ve o günün gelmesini iple çekiyor. Bana göre Inzaghi 100 yaşına da gelse, sahada bastonla da yürüse gol atmaya devam eder. Gol atamadığı günleri hayal etmek ve bu yüzden futbolu bırakmasını beklemek pek işe yaramaz yani. Bence Inzaghi artık daha fazla koşamayacağını anladığı gün kramponlarını asacak. Ama bu koşamamasının gol atmasına mani olacağını düşündüğünden değil, gol sevincini doyasıya yaşayamayacağını bildiği için olacak.

Runje... Runje... Runje...

Resim
Artık pek maç seyredemediğim için youtube'daki özetlerle idare ediyorum -neyse ki yaşadığım yerde hala yasaklanmadı-. Gecenlerde İngiltere'nin, hocası ve performansıyla yavaş yavaş Sivasspor olma yolunda ilerleyen Hırvatistan'ı 5-1 yendiği maçın özetini seyrettim. Takdir edersiniz ki özetten yorum yapmak doğru değildir ama idare edeceğiz artık. Kendi aramızda yaptığımız maçlarda kaleye geçtiğim için maç seyrederken (hatta zamanında yönetirken) kalecilere özellikle dikkat ederim. Fakat özeti seyrederken başta Hırvatistan'ın kalecisini tanıyamadım. Pletikosa değildi, hatta Butina da değildi ki Pletikosa'nın sakatlığında Euro 2004'te kaleye geçmiş ve performansıyla beni etkilemişti. Peki kimdi İngiltere'den 5 gol yiyen kaleci? 5 gol dedik ama haksızlık yapmayalım. (Özetlere göre) Maçta çok güzel kurtarışlar yapmıştı ve ilk 4 golde çok hatası yok gibiydi. Ardarda yaptığı birkaç kurtarış sonrasında merakım daha da arttı ama hala çıkaramıştım kendisini. Neyse ki

Marseille Fatihi Inzaghi

Resim
36 yaşını doldurdu, artık Milan transfer yapamadığından mıdır bilemiyorum ama hala Milan'da, hala gol atıyor -hatta şampiyonlar Ligi'nde - ve hala her gol sonrasında deli gibi koşuyor... Zafer daha çok bekleyecek bu çılgın gol sonrası koşturmalarının durmasını. Ama benim için bir Nistelrooy, iki Inzaghi'dir. 50'lerine kadar devam etsinler zira futbol beleşçi ağustos böcekleriyle de güzel!

Kim Clijters ve Amerika Açık

Resim
Kim Clijters belki de filmlere konu olabilecek bir başarıya imza attı. 2.5 yıl aradan sonra döndüğü teniste, 1 ay içinde Grand Slam kazandı. Kim'in yeteneğine, azmine, başarısına bir lafım yok. Zaten severim de kendisini. İyi ki geri dönmüş! İnşallah vatandaşı Henin'e de örnek olur bu davranışı. Lafım bayan tenisindeki istikrarsızlığa. Graflı, Selesli ve hatta Hingisli zamanlardan sonra bayan tenisinde bir dominant tenisçi yok. Her sene hatta her Grand Slam'den sonra birincilik el değiştiriyor. Bu, rekabet açısından iyi bir şeymiş gibi gözükse de bence daha çok bayan tenisindeki istikrarsızlığın bir göstergesi. Williamslar, Jankovic, Sharapova ... çok dengesiz sezonlar geçiriyorlar. Bir ara Mouresmo çıktı ancak o da ne olduysa kayboldu ortadan (kız arkadaşıyla ilgilenmekten tenise zaman ayıramıyordur belki)! Bu dominantlığı kurabilecek Henin ve Clijsters da oyundan çekildiler. Ortaya çıkan yeni ve genç isimler, yaptıkları süprizlerden sonra gerisini getiremiyorlar ve ya sad

"10" Lass

Resim
Real Madrid sezona bol gollü bir maçla başladı. Ancak hayal edilenden uzak bir oyun oynadılar. Real'e zaman lazım olduğunu herkes gördü. Asıl değinmek istediğim konu Real'de 10 numarayı kimin giydiği. Sen kalk o kadar yılzdız oyuncun varken Lassana Diarra'ya 10 numaralı formayı ver. Lassana Diarra kimdir? Chelsea'den, Arsenal'den bir işe yaramadığı için gönderilen bir adam. Şimdi sen bu adama gidip Real forması verip bir de ilk 11'e koyuyorsan bu o oyuncu için yeterli bir onurlandırmadır. Dünya paralar verip adam alıyorsun, onlara versene 10 numarayı! Sonra pazarlamanı yap, reklamını yap. Ha onlar giymek istemedi mi 10 numarayı, git işe yarayan birine ver, olmadı Casillas'a ver. Ama "Lass" ne hocam. Büyük bir takıp olup olmadığı farketmez 10 numara o takımın en yetenekli oyuncularından birine verilir. Real Madrid takımını ele alacak olursak takımdaki yetenekler belli. Bir sıralama yapsak Diarra ilk 10'a belki 15'e bile giremez. Acaba Pel

Badoer ve F1

Haftasonunda en dikkat çekici spor olaylarından biri de Ferrari'nin bu sezonki ilk yarışını kazanması ve Force India'nın puan almasıydı (üstelik de podyumluk bir dereceyle). Yarışın hemen başında yaşanan kazada Button ve Hamilton'un yarış dışı kalması ve Barrichello'nun yarışa başlayamaması Raikkonen'in işini kolaylaştırırken; Force India ve Fisichella'nın bu başarısının sırrını hala anlamış değilim! Ancak sonuçtan memnunum :) F1'den söz açılmışken; Ferrari'de Massa'nın yerine yarışmaya başlayan Badoer ne iştir anlamadım! Adam kendimi bildim bileli bu arabayı kullanmasına rağmen rakipsiz olarak sonuncu olmaya devam ediyor. Bir insan evladı bu kadar kabiliyetsiz olabilir mi? Ben Nakanolar, Takagiler, Geneler gördüm ama anladım ki Badoer başkaymış. Altında Ferrari de olsa Badoer Badoermiş! Not: Bu yazıyı bloga geçirdiğim anda Ferrari bu herifin yerine Fisichella'nın yarışacağını açıkladı. Fazla bile tahammül ettiler. Ayrıca Fisichella bence şu anda

Turkcell Super Lig - Hafta 3

- Galatasaray gol olup yağmaya devam ediyor. - Galatasaray savunması basit hatalar sonucu pozisyon vermeye devam ediyor. - Arda gol ve asistlerine devam ediyor. - Fenerbahçe kazanmaya; Emre iyi oynamaya; - FB ve GS yollarına kayıpsız olarak devam ediyor. - Beşiktaş seyircileri sıkmaya; taraftarını üzmeye; puan kaybetmeye devam ediyor. - Trabzonsporda devam eden tek şey puan kaybı. İstikrar yok, oyun bazen var bazen yok. - Kayseri farklı kaybetmesine rağmen gayet iyi oynadı. Forvet oyuncuları Makukula diri kaldığı sürece çok rahatsız edici, etkili bir forvet. Forveti destekleyen oyuncular Troisi ve Cangele de uyum içinde oynarlarsa Kayserispor geçtiğimiz sezonki sıkıcı futboldan uzak bol gollü maçlar izletebilir.

FM Sendromları

Çok klişe bir söz vardır ya "Futbol bir yaşam tarzıdır" diye. Ben de bu sözü benimseyenlerdenim. Ve bu yaşamın FM oynamadan tamamlanamayacağını, anlamsız olacağını düşünmekteyim. FM' yi, Chmapionship Manager 98-99'dan beri oynarım. Ronaldinho, Kaka, Lampard elimde büyüdüler; Kallstromlar, Adular, C.Ronaldolar benimle futbola başladılar; Hagiler, Batistutalar, Weahlar benim zamanımda futbolu bıraktılar. Bu seriye 4 fare, 2 klavye ve 1 cep telefonumu "şehit" verdim. Konuyu çok dağıtmadan bu yazıdaki amacımı açıklayayım. Oyunda öyle anlar oluyor ki oyunu bir daha oynamamacasına sinirleniyorsunuz. "Bu kadar da olur mu ya?" "Hay ben senin gibi forvetin ..." "Sana futbolcu diye para verenin ..." "Ben böyle oyunun ..." "Hugo'nun da ..." İşte oyunda başıma gelen bu anları derlemeye çalışacağım. Bunlardan ilki "Shots on goal" sendormu ("Kaleyi bulan şut" sendromu) : Bu sendrom serinin bütün oyu

Turkcell Super Lig - Hafta 2

Trabzonspor - Diyarbakırspor Maçın başından sonuna kadar oyunda üstün olan taraf Trabzon olmasına rağmen, skor üstünlüğü D.Bakır'ın oldu. Yine de Trabzon adına Egemen dışında eleştirilecek birisi olduğunu düşünmüyorum. İlk golde yerden verilen pasa kafa vurmak ve istemesi çok komik bir atlayışlar yere uçması; ikinci golde ise topu sektirmesi D.Bakır'ın maç boyunca bulduğu sayılı gol pozisyonlarından 2 gol çıkarmasını sağladı. Galatasaray - Denizlispor Galatasaray, ligin ilk haftasında sahada dolaşmaya çıkmış gibi gözüken Denizli ile karşılaştı. Denizlide birkaç oyuncu sezonun başladığından bir şekilde haberdar olmuş ki oyunun belirli noktalarında 4-5 pas yapabildiler. Girdikleri 2 pozisyondan 1'ini gole çevirip Galatasaray seyircisine "FM sendromlarından" birini yaşattılar.Galatasaray hücum oyuncuları maç boyunca olumlu işler yaptılar. Ancak defanstaki aksaklıklar (adam kaçırma, ters kademeler) bu maçta da zaman zaman kendisini gösterdi. Keita performansını artırm

Turkcell Super Lig - Hafta 1

Merakla beklenen yeni sezon başladı. İlk hafta maçları her sezon olduğu gibi düşük tempolu, pozisyon olarak fakir maçlardı. İklim koşulları ve daha sezonun ilk haftasında olmamız bu sefer de bahane olarak gösterilebilir. *** Geçtiğimiz sezonun şampiyonu Beşiktaş aslında galip gelebileceği bir maçtan berabere ayrıldı. Takımın ileri uç oyuncuları girdikleri pozisyonları neticelendiremeyince takım 1 -1 ile yetinmek zorunda kaldı. Ernst- Fink ikilisi beraber oynamaya alıştıkça Beşiktaş'ın daha da etkili olacağına inanıyorum. İ.B.B. ise bu sezon da süprizler yapmaya devam edecek gibi gözüküyor. İbrahim Akın'ın attığı gol defalarca izlenebilecek güzellikte bir goldü. *** Sivasspor geçen sezon evinde yakaladığı başarılı seriyi bu sezon henüz ilk maçtan bozdu. Takım olarak oyunun genelinde dağınık ve uyumdan uzaktılar. Sivasta oynanan Anderlecht maçının bence en iyi adamı Cihan orta sahada ayakta durabilen tek isimdi ancak o da maçın sonlarına doğru yorulup oyundan alınınca Trabzon, k

Fransa - Genç Yetenekler !

Resim
Takip edilmesi gereken oyuncuların ilki Le Mans sağ kanat oyuncusu Sébastien Corchia. 1990 doğumlu oyuncu geride kalan sezonda 9 kere forma şansı buldu. Bu sezon daha fazla oynaması ve yeteneklerini gösterecek bir form düzeyine ulaşması bekleniyor. Kendisini, Avrupa 19 Yaş Altı Futbol Şampiyonası kapsamında Türkiye ile aynı grupta yer alan Fransa milli takımında izlemek mümkün. Bordeaux’nun 1989 doğumlu orta saha oyuncusu Grégory Sertic geçen sezon sonuna doğru forma şansı buldu ve özellikle soğukkanlılığı ile dikkat çekti. Bir de gol atan Sertic’in yeni sezonda çok yedek beklemek zorunda kalmayacağına inanılıyor. Grégory Sertic Sezonu dördüncü ile ayni puanda bitirmesine rağmen averaj hesapları sonucu altıncı sırada kalarak Avrupa kupalarına katılamayan Paris Saint Germain’de ise göze batan genç yeteneğin adı Tripy Makonda. 2008- 2009 sezonunda tecrübeli oyuncular Sylvain Armand ve Jérôme Rothen’in ardında, dört kere ligde üç kere de Avrupa kupasında olmak üzere ancak yedi kere forma

Let's Go State

Resim
Bu haftasonu kendimi şanslı hissediyorum bir spor izleyicisi olarak. Herşey Cuma akşamı başlamıştı aslında. Önce "Sweet Sixteen" (lütfen yanlış anlamayın) karşılaşmasında Michigan State Spartans geçen senenin şampiyonu Kansas'ı devirdi, hem de son dakikaya kadar tüm maç boyunca sadece 1 kez 2 farkla öne geçmesine rağmen. Cumartesi öğlen ise birkaç Türk arkadaş toplandık, bizim için diğer -ama daha önemli- milli maçı izlemeye koyulduk: İspanya-Türkiye. Teknik analizi Zafer yapsın, ama ben gördüm ki futbol kültürle mültürle olmuyor. Gücümüzün, tekniğimizi, fiziğimizin yetmediği maçtan boynumuz bükük ayrıldık ve Sabri'nin İspanyol versiyonu olan Sergio Ramos bizim forvetlerden daha çok pozisyona girdi. Belki Sabri oyuna daha önce girse işler değişirdi!!! Birkaç saat sonra (gece 2:00) F1'de ilk yarış var. Uyanık kalabilirsem ona da bakacağım. Pazar gününün asıl etkinliği ise NCAA "elite 8" mücadelesi: Michigan State Spartans - Louisville Cardinals. Midwest&#

Futbol Kültürleri

Resim
Hamburg maçından sonra yanlış hatırlamıyorsam Ercan Taner’di “Galatasaraylı futbolcular rakibin bir Alman takımı olduğunu –ya da Alman ekolünden olduğunu-, maçı doksan dakika boyunca bırakmayacağını unuttular” diyen. Gerçi bu genellemeyi yapan birçok insan var, Lineker gibi, ve konu sadece Almanlarla ilgili de değil. Tekniği olmayan fiziğe dayalı Iskandinav ekolü de var, yan toplarla oynayan Ingiliz ekolü de. Brezilya ekolünü ve her dönem yeni bir Maradona adayı çıkaran Arjantin ekollerini saymama gerek bile yok aslında. Daha da özele gidebiliriz. Gerets’in ikinci sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde rakip PSV’ydi ve yanlış hatırlamıyorsam bazı önemli oyuncularını, ama daha da önemlisi forvetlerini satmışlardı. Hollanda’dan gelen bir gurbetçi amcayla konuşuyordum, ben konuyu dile getirip Galatasaray’ı favori gösterince, başını acıyla sallayıp, PSV’nin her zaman çok iyi forvetler keşfettiğini, durumun bu sene de farklı olmadığını ve PSV karşısında Galatasaray’ın işinin çok zor olduğunu söyled

F1 de sezon öncesi

Resim
Formula 1 de yeni sezon bu hafta sonu Avustralya'da başlıyor. Her sezon öncesinde olduğu gibi FIA bu sezon öncesinde de bazı kuralları değiştirdi veya yeni kurallar getirdi. Yapılan kural değişikliklerinde temel amacın harcamaların azaltılması ve araçların dayanıklılığının artırılması olduğu ifade edildi. Çok ayrıntıya girmeden bu değişikliklere bir göz atalım: *10 senelik uzun bir aradan sonra oluksuz lastiklere geri dönülecek. Bu şekilde araçlardaki mekanik yol tutuşun artıp, yarışlarda daha fazla geçiş olacağı düşünülüyor. Ancak, oluklu lastiklere geçişte de aerodinamik yol tutuşun artıp daha fazla geçiş olacağı düşünülmüştü. Yani bir deneme yanılma olayı göreceğiz tekrardan. Kısacası bu değişikliğin geçişleri nasıl etkileyeceğini diğer faktörler de belirleyecek. *Lastiklerden sonra en belirgin değişiklikler aerodinamik yapılarda görülmekte. Öncelikle gövdelerdeki delikler, bacalar, kanatçıklar... vb gibi teferruatlar artık olmayacak. Gövdeler daha temiz bir görünüme sahip olac

GS 0-1 Es-Es

Resim
Maç öncesi: Kötü bir şekilde kaybedilmiş Hamburg maçı sonrasında moralsiz takımımıza "destek" olmak amacıyla 5 kişi toplandık maça gittik. Rakiplerin hepsinin puan kaybetmiş olması şampiyonluk için bir umut demekti herkes için. Stada girer girmez doluluğa baktım, "Eh işte". En yoğun tribün deplasman takımınınkiydi. Maç öncesinde oyuncuların tribünlere çağrıldığı kısma yetişemedim, merak ettim sordum "Lincoln çağırıldı mı? Nasıl geldi?" diye. Lincoln çağırılmış, taraftar görevini yapmış, ancak Lincoln biraz soğukmuş, "O kadar çağırdılar, gideyim bari" havalarındaymış. Yine yedek bırakılmış! Bülent Hoca'yı aradı gözlerim bu sefer ,"nasıl bir mont giymiş, Kürklü mü, rengi ne, kemerli mi" diye. Üzerinde kulübün yağmurluğu vardı sadece. Şaşırdım. Kürksüz Bülent Hoca, yelesiz aslan gibi gözüktü! Maç: Oyunun kontrolü maçın başından sonuna kadar Eskişehir'indi. İstedikleri gibi oynayıp zaman geçirdiler. Topu alan Eskişehirli, öze

Çekirge'ye ne oldu?

Çekirge bu sefer sıçrayamadı! Alınan riskler, yapılan değişiklikler bu sefer işe yaramadı. Bülent Hoca malesef yenilgiyle, acı bir şekilde, tanıştı. Kadıköy'de final olmayacak iş değildi, sahada olmayacak işler olmasaydı! Bütün sakat ve cezalılara rağmen bir şekilde 2-0 öne geçen bir takım, üstelik kendi evinde, 5 dakika içinde nasıl erir ona şahit olduk bu akşam. Sezon boyunca takımın en verimli 2-3 oyuncusundan biri 2 haftada nasıl kaybedilir onu gördük. (Lincoln sütten çıkmış ak kaşık değildir, ancak sidik yarışına kurban gitmiştir.) Galatasaray'ın kurtarıcısının Hasan Şaş olduğunu gördük, Hasan Şaş'ı da kaybettik. Her duran topun başında Sabri'yi gördük (senelerdir görüyoruz!!!), pozisyonları kaybettik. Maçı kaybettik. Turu kaybettik. Hayallerimizi kaybettik. Hamburg kendini zorlamadan turu geçti. Bu noktadan sonra Galatasaray toparlanıp ligi ilk 3 sırada bitiremezse gelecek sene Avrupa'ya gitme şansını da kaybedecek. Kısa kollularla maçı bir süre daha sezon aç

Kapağa devam

Resim
İnzaghi bana kapak bırakmaya devam ediyor. Formadaki sayı kadar yaşamaz herhalde ama yaşadığı sürece kapak bırakacak gibi. (itdurmaz kardeşim, anlat bir ara nasıl gol atıyor bu adam)

Ümit'ten veda

Resim
Ümit beklenen vedayı bu bu haftasonu yaptı, futbol "oynamayı" bıraktı. Ağladı ve ağlattı. Helal olsun. Kendi söylemiyle "Her son yeni bir başlangıçtır". Saha dışındaki - teknik direktörlük - hayatında bol şanslar ve başarılar diliyoruz. "I believe Umit would make a good coach".